21 Kasım 2024
PUSULA EĞİTİM KÜLTÜR SANAT VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Fıkralar-3

 

Fıkralar-1  Fıkralar-2 Fıkralar-3  Fıkralar-4  Fıkralar-5

NİÇİN GÜLMÜŞ?

Uçak, Yeşilköy Havaalanı’ndan havalanmıştı. Bakırköy Akıl Hastanesinin üzerinden geçerken, pilot birden gülmeğe başladı. Hostes meraklandı. Pilota neden güldüğünü sorunca, şu cevabı aldı:

“-Başhekim kaçtığımı öğrenince kim bilir nasıl şaşıracaktır?”

 

SUÇLU

Hakim sanığa sorar:

“-Nerede oturuyorsun?”

Sanık cevap verir:

“-Kardeşimle beraber oturuyorum, efendim.”

“-Kardeşin nerede oturuyor?”

“Babamla beraber”

Hakim sinirlendi.

“-Baban nerede oturuyor?”

Sanık daha fazla dayanamadı:

“-Anlatamadım galiba hakim bey, biz hep beraber otururuz.”

 

TİRYAKİ YOKSA

Bir köylü telaşla bir başka köylüye koştu :
-Bana bak, senin inekler sigara içer mi?
-Çıldırdın mı sen? İnek sigara içer mi hiç?
—Öyleyse ahırın yanıyor, kardeşim.

 

ALİ BULDU

Bir gün coğrafya dersinde, öğretmen Ali’yi tahtaya kaldırır. Tahtanın yanında asılı duran Dünya haritasında Amerika’nın yerini bulmasını ister.
Ali de, şıp diye, elini Amerika’nın üzerine koyar. Öğretmen bu kez bütün sınıfa döner ve:
“Söyleyin bakalım çocuklar. Amerika’yı kim buldu?” diye sorar.
Sınıf hep bir ağızdan cevaplar:
“Ali buldu öğretmenim! Ali buldu!”

 

FARK

Fen bilgisi imtihanında şöyle bir soru gelmişti:
– Güneş ışığı ile elektrik lambasının ışığı arasındaki fark nedir?
Ali hemen cevabı yazdı:
– Elektrik lambası için her ay para ödüyoruz ama güneş ışığı için bir para ödemiyoruz.

 

TERLEMEK İÇİN

Tıp fakültesinin son sınıfında imtihana giren talebeye mümeyyizler sordular:
– Hastayı terletmek için ne yaparsın?
— Arkasına tentürdiyot sürerim.
Başka?
— Kâfur ile yağlarım.
— Başka.
— Aspirin veya benzeri bir tablet aldırırım.
— Başka?
— Biberli pamuk tatbik ederim.
— Başka?
— Çocuk fena hâlde kızarmış, kan-ter içinde kalmıştı. Aklına başka bir şey gelmiyordu.
Birden sevinçle haykırdı:
– Getirir huzurunuzda imtihana sokarım!…

 

OH BEE

Bir gün adamın biri çölde giderken devesini kaybediyor. Adam perişan ve susuz bir biçimde ilerlerken bir galeri görüyor. Galeriye gidiyor içeride bir sürü devenin olduğunu görüyor ve galeri sahibinden kaliteli bir deve istiyor. Deveyi alıp galeriden çıkarken adamın aklına bir şey geliyor ve sahibine dönerek soruyor
-Bu deve nasıl gider, diyor.
Sahibi cevaplıyor :
-Oh bee deyince gider, diyor.
Alıcı:
-Peki nasıl duruyor, diye soruyor.
Sahibi de.
-Allahım sen beni kurtar deyince duruyor, diyor. Adam deveyi alarak galeriden çıkıyor.
—Oh bee diyerek, yola koyuluyor. Belli bir süre gittikten sonra adam ilerde bir uçurum görüyor ve deveyi nasıl durduracağını unutuyor. Deve tam uçurumun kenarına geldiğinde son anda adam :
-Allahım sen beni kurtar, diyor. Deve zınk diye duruyor. Ve arkasından adam :
-Oh bee, diyor.

 

İMTİHAN

Öğretmen, öğrencilere:

– Çocuklar, Allah hepimizin Cennete gitmesini istediği hâlde, neden bizi dünyaya göndermiş, demiş.

Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş:

– Öğretmenim, demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O hâlde neden hepimize birer 10 vermeyip imtihan ediyorsunuz?

 

İKİNCİ SORU

Öğretmen, öğrencilere :
-Sizlere sorular soracağım. Birinci soruyu bilene ikinci soru sorulmayacak. Şimdi söyle bakalım Ahmet, bir hindinin kaç tane tüyü vardır?
—9567 tane tüyü vardır öğretmenim!
—Nereden öğrendin bunu?
—Öğretmenim, hani birinciyi bilene ikinci soruyu sormayacaktınız?

 

TABANCA SESİ

Genç yazar, ilk oyununu tiyatronun yöneticisine baştan sona okudu ve sordu:
– Nasıl buldunuz oyunumu?
— İyi, yalnız sonunda küçük bir değişiklik yapsanız iyi olur. Oyunun baş kişisi zehirle değil, tabancayla ölmeli.
— Bu önemsiz bir ayrıntı.
— Bence önemli. Tabanca sesi, uyuyan seyircileri uyandıracaktır.

 

BÜYÜK BEBEKLER

Öğretmen Ali’ye sorar:
– Sizin köyde doğan büyük adam var mı?
Ali cevap verir:
-Hayır öğretmenim, bizim köyde hep bebekler doğuyor.

 

NE YARIŞ AMA

Bir gün bir adam Anadol marka arabasıyla yolda gidiyormuş, ama birden arabası bozulmuş. Tam o sırada yoldan çok güzel bir Ferrari geçiyormuş. Neyse adam durdurmuş arabayı, anlatmış olayı. Ferrarinin sahibi demiş ki:
– Seni şehre kadar çekerim, ama dikkat et hızlı gidebilirim; eğer hızlı gidersem beni uyarmak için selektör yap. Ben anlar yavaşlarım.
Ferrarinin sahibi sürmüş arabayı. Derken yolda kendini kaptırıp bir Porche ile yarışmaya başlamış. Tabiî arkada Anadol selektör yapmaya başlamış. Tam o sırada yukardan bir polis helikopteri olayı görmüş. Helikopterdekiler olayı merkeze bildirmişler: “Efendim bir Ferrari ile bir Porche kapışıyor; Anadol da onları geçmeye çalışıyor.”

 

ŞAKA

İş hayatına yeni başlayan birisi yaptığı iş başvurusuna olumlu cevap almış. Şirket görüşmeye çağırmış. Yönetici adama sormuş:
– Peki senin şirketten beklentilerin neler?
Adam:
– Öncelikli olarak bir araba istiyor, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla. Onu da şirketin karşılması iyi olur. Maaş olarak da 3000 $ yeterli, demiş.
Şirket yöneticisi gayet ciddi dinlemiş ve:
– Biz sana son model bir mercedes ve Tarabya’da bir villa vereceğiz. Ayrıca bizim bu iş için planladığımız maaş 6000$’dı, demiş.
Adamın gözleri yerinden fırlamış:
– Şaka yapıyorsunuz!..
Şirket yöneticisi tavrını bozmadan:
– Ama önce siz başlattınız.

 

AKILLI

Eski Roma’da yargıcın biri, ölüm döşeğinde iken yardımcı hâkimi çağırıp der ki:
– Ben artık ölüyorum; yargıçlığı sana bırakıyorum.
— Ben nasıl yapabilirim efendim?
— Hiç merak etme! Eğer bir akıllı ile bir deli arasında dava olursa, akıllıyı dinler ve kararını ona göre verirsin. İki deli gelirse zaten mübaşir haberin olmadan onların işini hâlleder.
— Peki efendim. Ya iki akıllı gelirse ne yapayım?
— Olacak şey mi? Ben kırk yıllık yargıcım, daha hiç iki akıllının birden geldiğini görmedim.

 

ŞOFÖR

Ünlü bir bilim adamı özel otomobiliyle konferans vermeye giderken, uzun yıllardır onunla çalışan şoförü sıkılarak bir teklifte bulunmuş:
– Sizin konferanslarınızı dinleye dinleye virgülüne kadar ezberledim efendim, demiş.
— Ne olur izin verin bu konferansı da sizin yerinize ben vereyim.
Bilim adamı, teklifi kabul etmiş. Şoför arka koltuğa geçmiş.
Bilim adamı şoförün şapkasını giyip öne oturmuş.
Konferansın verileceği salona varmışlar.
Şoför kürsüye çıkmış, hiç teklemeden çok güzel bir konuşma yapmış. Ve sormuş:
– Sorusu olan var mı?
Ülkenin ciddi bilim adamlarından biri “var” demiş ve oldukça zor bir soru sormuş.
Şoför hiç tereddüt etmeden:
– Çok kolay bir soru bu, şoförüm bile, bilir demiş.
Gidip çağırayım, sizin sorunuzu o cevaplasın.

 

YEMEK

Doktor, hasta çocuğa sordu:
– Bugün ne yedin?
Çocuk cevap verdi:
– Pilav.
Doktor biraz düşündükten sonra tekrar sordu:
– İştahla yedin mi?
– Hayır, salatayla yedim.

 

ADRES TARİFİ

Evini kaybeden küçük çocuğa polisler soruyor:
– Yavrum senin evin nerede?
– Parkın karşısında!
– Peki park nerede?
– Evin karşısında!

 

MUSİKİŞİNAS KÖPEK

Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu. Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü?
Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi:
“Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!”

 

ÖMÜR

Adamın biri doktora gitmiş. Doktor, tahlil sonuçlarını ve röntgen filmlerini uzun uzun incelemiş ve adama “Maalesef beyefendi.” demiş. “Fazla ömrünüz kalmamış.” Adam üzüntüden düşecek gibi olmuş:
“Peki ne kadar yaşayacağım doktor?”
“On.”
“Doktor çıldırtma adamı, on ne? On ay mı, on hafta mı, on gün mü?”
“Dokuz, sekiz, yedi, altı…”

 

HANGİSİ UZAK

Öğretmen, Zeynep’e sorar:
– Söyle bakalım yavrum, Hindistan mı daha uzaktır, Ay mı?
– Hindistan efendim.
– Nasıl olur kızım?
– Öğretmenim, bazı geceler Ay’ı görebiliyoruz, ama Hindistan’ı hiç gördüğümüz yok ki…

 

MATEMATİK DERSİNDE

Öğretmen, hayvanlardan söz ederken Nizami’ye bir soru sormuş:
-Dört ayaklı hayvanlardan birkaçının adını söyler misin?
Nizami çok kısa bir süre düşünmüş ve cevap vermeye başlamış:
-At, kedi, köpek ve iki tavuk…
Öğretmen sözünü kesmiş:
-İki tavuk mu dedin? Ne ilgisi var konumuzla?
Nizami cevap vermiş:
-İki tavuğun dört ayağı vardır öğretmenim!

 

BİR AYRAN DAHA

Temel çay bahçesine gitmiş garsondan bir ayran istemiş. Ayranı içtikten sonra fiyatı olan 500.000 TL’yi (50 tane 10.000 TL’yi) üst üste koymuş, garson tam alırken paraya vurarak dağılmasına yol açmış. Ertesi gün gene gelip bir ayran içmiş. Yine 50 tane 10.000 lirayı üst üste koyup tam garson alacakken dağıtmış. Bu olay böyle iki-üç gün tekrarlandıktan sonra, Temel yine çay bahçesine gidip bir ayran içmiş, ama bu sefer 1.000.000 lira vermiş bu sefer de garson 50 tane 10.000 lirayı üst üste koyup tam Temel alacakken dağıtmış. Bunun üzerine Temel sandalyeye tekrar yaslanıp:
– Bana bir ayran daha lütfen, demiş.

 

ONU GÖRMÜŞLER

Afrika’da bir fil ile karınca arkadaş olmuşlar. Devamlı birlikte geziyorlarmış. Bir gün bunların canı sıkılmış. Ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlar. Karınca başka bir ülkeye gitmeyi teklif etmiş. Bu fikir filin de aklına yatmış. Ve o gece sınıra gelmişler. Karınca, file: “Ben önden gideyim; sen de beni geriden takip et. Bir şey olursa sana bağırırım.” demiş. Başlamışlar yürümeye… Ve bir müddet sonra karıncanın olduğu yerden sesler gelmiş. Karınca olanca gücüyle bağırmış: “Fiiil yere yaaaat; beni gördüler!”

 

YAĞMUR

Öğretmen o günkü konusunu bitirmişti. Dersin bitmesine de on dakika kalmıştı. Hem bu zamanı değerlendirmek, hem de çocukların konuyu ne kadar anladıklarını yoklamak için, herkese birer soru soruyordu:
– Nalan sen söyler misin yavrum? Yağmur nasıl ve ne zaman yağar?
Nalan çok duygulu bir cevap verdi:
-Bulutlar üzülüp ağladıkları zaman, öğretmenim.

 

HANGİSİ BÜYÜK?

Öğretmen, sosyal bilgiler dersinde bir öğrenciye sorar:
– Söyle yavrum, denizler mi büyük, karalar mı?
– Karalar öğretmenim.
– Ama nasıl olur?
– Tabiî. Denizlerin altı da karalarla kaplı değil mi öğretmenim?

 

KARPUZ

Ersin, elini beline koymuş dalgın dalgın yürüyormuş.
Bu hâl, adamın birinin dikkatini çekmiş. Adam onu takip etmeye başlamış.
Ersin, belediye otobüsüne binmiş. Eli hâlâ belinde, inmiş yarım saat yürümüş eli hâlâ belinde.
Onu izleyen adam dayanamamış; koşup önüne geçmiş.
– Ya kardeşim sen deli misin, demiş.
Ersin:
– Yooo, demiş.
– Hasta mısın, demiş.
– Yooo, demiş.
– Seni iki saattir izliyorum. Elin belinde yürüyorsun, demiş.
Ersin, bir de bakmış:
– Vay be! Karpuz düşmüş ha!

 

ESKİ KANUN

Öğretmen:
– Çocuklar biliyor musunuz? Dünya üzerinde, yer çekimi kanunu sayesinde duruyoruz.
Öğrenciler:
– Peki öğretmenim, bu kanun kabul edilmeden önce nasıl duruyorduk?

 

KARISI BİLİYORMUŞ

Adamın biri, trafik kazasında yaralanmıştı. Yardım için gelen polis, adama:
– Adınızı söyleyin de karınıza haber verelim, dedi.
— Gerek yok dedi adam, karım benim adımı zaten biliyor.

 

RAKAMLAR

Rakamlar yalan söylemez der öğretmen;
– Mesela bir adam, bir evi on iki günde yapabiliyorsa, on iki kişi bir günde yapabilir.
Ön sırada oturan Ali defterine bazı işlemler yaptıktan sonra parmak kaldırır.
– Öğretmenim bu takdirde 288 kişi evi bir saatte, 17. 280 kişi bir dakikada yapabilir öyle mi?
Öğretmeni Ali’yi şaşkınlıkla dinlerken Ali devam eder. “Aynı mantıktan bir gemi okyanusu altı günde geçerse, altı gemi de bir günde geçebilir demek ki “

 

SEN EN İYİSİNİ BİLİRSİN

Nasrettin hoca bir gün köyden şehre giderken yorulmuş tarlanın kenarındaki ceviz ağacının altında dinleneyim demiş. Şöyle bir etrafına bakınıp ağacın altına uzanmış. Ve şöyle düşünmüş.Ey Allah’ım gücüne sual olmaz amma, incecik kabak sapında kocaman kabak var, koskocaman ağaçta küçücük ceviz var, bu nasıl iş deyip uykuya dalmış. Ağaçtan bir ceviz hocanın kafasına düşüvermiş. Ve kafada ceviz büyüklüğünde bir şiş olmuş. Hoca hiddetle uyanmış ve Yarabbi sen en iyisini bilirsin demiş. Simdi o kabak ağaçta olsaydı benim halim ne olurdu.

 

KAPLUMBAĞA

Dört kaplumbağa pikniğe çıkmaya karar veriyorlar. Erzakları hazırlayıp yola koyuluyorlar. Bir yıl, iki yıl, beş, on yıl derken otuz yıl sonra piknik yerine varıyorlar. Hemen erzakları çıkarıyorlar, gazozlar yiyecekler herşey ortaya çıkıyor.
Gazozlarda şişe gazoz. Ve açacak YOK! Tek çözüm birinin eve gidip açacağı alıp gelmesi. Doğal olarak en genç kaplumbağayı seçiyorlar. Genç eleman:
– “Giderim, ama bir şartım var” der ve ekler.
– “Buradaki yiyeceklerin hiçbirine ben gelinceye kadar dokunulmayacak.
Diğerleri de bunu kabul eder. Kaplumbağa yola çıkar. Aradan bir, iki, on, yirmi yıl geçer.
Bu arada yaşlı kaplumbağalardan birisi fenalaşır, ölmek üzeredir. Arkadaşlar ne yapsa faydasız. Kaplumbağanın son dileği olup olmadığını sorarlar. O da:
– Gerçi genç kaplumbağaya söz verdik ama, şuradaki sarmalardan birtanesini yesem olur mu? der. Diğerleri de kıramaz ve:
– “Elbette” diyerek, sarmalardan birini verirler.
Tam ağzına atacağı sırada genç kaplumbağa çalıların arasından fırlar ve bağırır:
– Gitmiyorum işte, gitmiyorum.

 

AYAKKABI

Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş.
Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
– Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
– İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.

 

ŞAPKA

Adamın biri şapka almak için şapkacıya girmiş, bir tane denemiş,
Yanındakiler:
– Bu seni on yaş genç gösterdi, bunu al demişler. Adam istememiş. Hediye etmek istemişlerse de
Adam:
– İstemiyorum, her çıkarışta on yaş ihtiyar görünmek istemiyorum ya!

 

ÜÇÜNÜ DE KISA KES

Müşteri sıkkın bir tavırla berber dükkânındaki koltuğa oturdu ve söylendi:
-Üçünü de kısa kes!
-Affedersiniz anlayamadım?
-Yani saçı sakalı ve lâfı…

 

TOP

Arka arkaya gelen on ikinci hezimetten sonra teknik direktör oyuncularını topladı ve dedi ki :
– Sanıyorum, bir kez daha en bastan başlamalıyız… Simdi, kolumun altında duran şey toptur…
Arka sırada bir oyuncu konuşmayı kesti:
– Bir kere yakından görebilir miyim acaba?

 

MERMER

Öğretmen sordu:
-Ülkemizde mermer en çok nerelerde bulunur?
Çocuk cevap vermiş:
-Merdivenlerde, eşiklerde, masa üstlerinde bulunur öğretmenim.

 

TELEFON NUMARASI

Öğretmen sınıfa girer girmez Melek parmağını kaldırdı.
Öğretmen:
– Ne istiyorsun? diye sordu.
– Tarih kitabında Kristof Kolomb’un yanına niçin 1451-1506 koyduklarını anlayamadım.
Hakkı parmağını kaldırdı.
Öğretmen, Hakkı’nın bir şey bildiğini sanarak sordu.
– Sen biliyor musun?
– Evet, öğretmenim.
– Öyleyse söyle bakalım.
– Bu onun telefon numarasıdır, öğretmenim.

 

DURUMU İYİYMİŞ

Babası, Özcan’a sordu:
“Sınıfta durumun nasıl?”
“Çok iyi babacığım. Sobanın yanında oturuyorum.”

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir