21 Kasım 2024
PUSULA EĞİTİM KÜLTÜR SANAT VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Çocuklar Yetikçedir

Günler ölümlerin bizim olduğu günler olmaya başlamıştı. Ölümleri hayat biliyorduk, çünkü bizde yaşamak ve yaşatmak için ölümündük. Ölümü çamla çırayla arıyorduk. Öyle ki, olumsuzluklardan da umut damıtmaya başlamıştık: bizim yüzümüzü güldürecek ölümlerde vardı. Duyana ‘böylesi de varmış!’ dedirtecek bir olay anlatılıyordu dilden dile…

Olay vahşi Nusayri azınlığın hüküm sürdüğü Suriye’de meydana gelmişti. Her günkü gibi o gün de cıvıl cıvıl çocukların neşeli çığlıklarıyla başlamıştı. İlkokulda hayatı öğretmenlerini ayakta karşılamıştı çocuklar. Dışarıya gelen baharla bütünleşen küçüklerin sınıfa taşıdığı hava solunmaya değerdi. Nusayri öğretmen sorusu tatlı sessizliği anlamlı suskuya dönüştürdü. Tepiniyordu adeta öğretmeni:

“-Kim yazdı bunu?”

Tahtadaki yazı ilkokul üçüncü sınıf öğrencisinin eliyle yazıldığı belli olan ‘İhvan-ı Müslimin’ ibaresi idi. Nusayri öğretmen tehditlerle yenilediği sorusuna koca sınıftan cevap alamayınca sıra dayağına başlamıştı. Küçücük çocukların en hassas yerlerine acımasızca indiriyordu darbelerini…

Hayret! Yine çıt çıkmıyordu bütün bir sınıftan!

Ve sonunda dayanamadı, arkadaşları daha fazla acı çeksin istemiyordu, onların söylemeyeceğine de aklı kesmişti:

“-Ben yazdım” dedi.

Kudurgan Nusayri’nin gözlerinde haince ışıklar oluştu. Sesini zoraki yumuşattı.

“-Bunların yerini biliyor musun yavrum?

Çocuk gözleri anlamsız bakışını sürdürürken suskusunda ısrarlı. Boğacakmış gibi bir hırsla sordu bu sefer. İstediği cevabı koparmıştı. O küçümencik masum baş ‘evet’ anlamında iki sefer salladı. Bu sefer:

“-Hadi beni onlara götür” dedi Nusayri öğretmen.

Kurtuluş yoktu. O önde, hain Nusayri arkada cadde boyunca ilerliyorlardı. Nusayri’nin faltaşı gibi açılan gözleri önünde çocuk yerinden hızla fırladı, son sürat gelmekte olan kamyonun önüne bıraktı kendini. Asfaltın kara yüzünde bir gül açmıştı. Metrelerce yerde sürünen lastiğin kokusu ortalığı kaplarken, bir serçe yürek ölmeyi bilmeyenlerin yüzüne; ‘Biz ölürsek böyle ölürüz’ diye haykırıyordu.

Bu olaydan iki ay sonraysa, on iki yaşında bir küçük savaşçının Suriye İstihbarat Örgütü başkanı bir Nusayri generali sokak ortasında alnının ortasından kurşunlayıp kayıplara karıştığını öğreniyorduk ve utanıyorduk kendimizden…

Mustafa İSLAMOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir