19 Mart 2024
PUSULA EĞİTİM KÜLTÜR SANAT VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Bahtımca

Elimdeki kitabın içeriği beni çepeçevre sarıvermişti ki kapının zili çalıverdi. Konuğumuz okuduğu lisenin en çalışkan öğrencilerinden birisiydi. Bitkin bir hali vardı; nedenini kendisinin de bilmediği bu tanımsız bitkinlikti onu buraya çekip getiren, sığınak arıyordu besbelli. Bir ara onu süzerken saçının bir kısmındaki aklık ilişti gözüme. Dikkatimi çekmişti, nasıl çekmesin di ki; henüz bıyıkları bile terlememişti küçük ihtiyarın!

“-Erken kocadın” dedim. Neyi ima ettiğimi anlamadan gülümsedi ilkin. Kafasının bir yanındaki iyice ağarmış bölgeyi gösterdiğimde, birden kaybolan tebessüm yerini koyu bir hüzne, ardından da gözyaşına terk etti. Ağlıyordu, hem de iki gözü çeşme.

“-Siz hiçbir gecede ağaran saç gördünüz mü ağabey. İşte o gördüğünüz saç bir gecede aklaştı.” diyebilmişti.

Okumuştuk okumasına da görmemiştik. Devam etti bu doğunun yağız delikanlısı:

“-geçen yıl meyvelerin henüz yetişmeye durduğu bir bahar günü arkadaşla gezintiye çıkmıştık. Okul pansiyonuna dönüş yolumuz bahçelerin arasından geçiyordu. Yanımdaki arkadaş teklifsiz midesine indirirken çağlaları bana da uzattı; yemiştim bende. Yurda geldiğimizde kendimi bir türlü bağışlamıyor gözyaşlarımı tutamıyordum. Gece sabaha dek hiç uyumamış kuytu bir köşeye gizlenerek duyulmasını önlemiştim hıçkırıklarımın. Sabah yüzümü yıkamak lavaboya koştuğumda gördüğüm şey beni şaşırttı, bir gecede ak düşmüştü saçıma.” 

Ayrılırken doğum tarihini sordum, 67 demişti; bu saçını on dördünde ağartmış demekti.

Mustafa İSLAMOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.