19 Mart 2024
PUSULA EĞİTİM KÜLTÜR SANAT VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Öykü Yarışmasında Mansiyon Alan Öykü

Pusula Derneği tarafından düzenlenen önderim peygamberim isimli öykü yarışmasında mansiyon ödülüne layık görülen öykü

Ece ÖZDEN

Saraybosna Mesleki Teknik Anadolu Lisesi/Bayrampaşa/İSTANBUL

             

BUZ ADAM

Bir sabah ayazı üşüdü yine yüreklerimiz. Ürküttü işte, önce beni, sonra seni ve bizi ve bütün kalpleri. Sen yineayaza aldanmayan bir buz adam.

Yumruk kadar olan o yürek üşüttü beni. Buz buza öyle bir çarptı ki erimeye başladı birden, engel olamadım. Sabah ezanları okundu öğlen, ikindi, akşam vakitleri derken bu yolculuk yatsıya dek… Aslında geceler çabuk geçerdi. Sabahlar korkuturdu beni. Bu sefer bir kuşluk vakti çaldı o cani telefon. Saatlerce seni izleyebilen ben, o sabah soğuk ayaz mı ayaz kar eşliğinde duaların sana daha yakın olduğu o pencerenin önündeyim. Yoğun bakım gözlem penceresi…

Yanında en yakınında olmak istedim almadılar o odaya beni. Devasa bir oksijen tüpü ile sen yan yana. Korktum işte. Boğazım düğümlendi, her şeyi unuttum. Fark ettim de oysaki bugün benim doğum günüm.Sen aramıza kocaman yollar koymuşsun, peki ya neden oradasın?

Oysaki seninle bu lanet uyuşturucuyu saatlerce konuşmuştuk. Sen bana söz vermiştin.Kim, nasıl, ne için etkiliyor seni? Nereden bu pislik yine sana bulaşıyor ve sen yine bu odada ölüme koşuyorsun?

“Hastaneye bekleniliyorsunuz.” denilmesi içime çok dokundu.Hastaneden bir çalışan geldi yanıma “Yakını mısınız?”  dedi.  Uzağıyım desem yalan olur. Kaldım öylece ve tekrar sorunca sadece ve sadece arkadaşıyım diyebildim.

Sağır olsam da çektiğin acıları duymasam.Kör olsam da seni böyle görmesem.Dilim tutulsa da bunları konuşamasam. Her şeyimi kaybetsem de seni kaybetmek korkusu yaşamasam. Bu karanlık hastane koridorlarında keşke seni beklemek için durmasam.

Sonra arkadaşların geldi, seni bu lanete alıştıran o arkadaşların. Gittim yanlarına onlar da kötüydü. Derin derin baktım hepsinin yüzüne. Sordum: “Neden böyle oldu, hani artık almayacaktı?Hani artık insanlardan uzak kaldığı kadar maddeden de uzak kalacaktı.” Hani o buz adamdı peki ya neden şu an ölüme koşan bir adam?

Başladı biri anlatmaya:“Dün gece beraberdik, artık bulaşmayacağım dedi, söz verdi. Kendim için olmasa da onun için almayacağım madde, dedi. Boğazı düğümlendi, titremeye başladı, biliyorsun bu işin nöbetleri vardı. Mustafa’yı ilk defa bu kadar kötü gördüm. Ben dedi o adam işte ben verdim o zehri. Çünkü vermesem de girecekti komaya.”. İki elimle yapıştım o adamın yakasına, senin yüzünden dedim. Senin yüzünden işte.O sustu, diğerleri sustu, çığlıklarım ve ağlayışlarım kaldı o hastane koridorunda.

Bir gölge büyüyordu. Yaklaştı, “Merhaba, bende Mustafa’nın arkadaşıyım. Akşam yine almış o maddeden.” Dedi. Sus, dedim. Bana dinle dedi. “Dün gece Kanlıca sahiline inmiş Mustafa, kafası güzel oturmuş bir banka. Bilirsin o umudunu boğazın karanlık, derin, ıssız ve eşsiz sularından toplar.Engelleyemedim, hala maddeyle uğraşıyordu, canına tak mı etmişti, yenik mi düşmüştü. Her neyse onu orada yığılırken gördüm.Artık ne dilim, ne de bedenim yeterli değildi. Baygındı bir ambulans uzaklaştırdı onu. Devamı da burası zaten.Kanlıca ağladı o gece. Ben ağladım…”

Dinledim arkadaşlarını ama böyle olmamalıydı. Bitti demişti artık ağzıma adını bile kondurmayacağım diyordu. Ama olan olmuştu o yalnız ölüme yaklaşan bir adamdı.Benim de güçlü durup inanmam lazımdı. En çok dualarıma ihtiyacı vardı.Duanın gücünü tartışamazdık, açamayacağı kapı yoktu devamını getiremedim lakin.Sabahladık ertesi ayaz vaktine kadar…Yalvardım Rabbime onu benden, ailesinden, sevdiklerinden koparma diye.

Sessiz bekleyişler içinde karanlık odalara kapanan ben…

Annesi yanıma bir çığlık gibi yaklaştı. Yankılanır yankılanmasına da titretti kadının sesi bütün bedenleri.Görünce o koca yürekli kadını sonsuza kadar susacak gibi sustum. Kadın başladı konuşmaya “Güçlü olacağız, yenikdüşmeyeceğiz, oğlumu biz kurtaracağız.” dedi. “Kocamı kaybettiğim gibi bırakamam oğlumu o karanlık sessiz, topraklara.” İçim eriyordu.Her yanım buz kesilmişti, annesi devam etti. “Allah zayıf kullarını sevmez, bir imtihan olduğunun farkına varacağız.”dedi, haklıydı kadın, ne söylese haklıydı… “Güç, emanettir bize. Koruyacağız sahip çıkacağız gücümüze, yüreklerimize. İnanarak dimdik duracağız.” dedi. Söyleyebilecek kelimelerim tükenmişti.

Suskun ve sessiz bir şekilde o cama, o buğulu cama biraz daha yaklaştım. Biraz daha toparlanmıştım. Annesinin konuşması çok etkilemişti. Camın önünde biraz gözlerimi kapadım, hayal ettim. Elimi uzattım camdan. Sanki tutabilecekmişsin gibi.Kulağıma bazı sesler çarptı ilgilenmedim. Daha da çoğaldı. Gözümü açamadım çünkü o kapalı göz kapaklarımın ardında beni bekliyordu.Uyandı dediler, bağırdılar uyandı, dediler. Gözüm o saniye açıldı. Hemşire bana bakıp gülümsedi. Zaman bizi derinlerine çekmişti. Yaklaştım buz adamıma gülümsedim. Beni tanımadı. Mustafa dedim yok, beni anlamıyordu. Ben dedim, ben, beni nasıl tanımazsın? Yabancı gibi bakınca içime bir sancı girdi. Hemşire,“Biraz dinlenmesi gerekiyor,geçici bir hafıza kaybı.” dedi. Avucumun içi gibi bildiğim adam beni tanımıyordu. Herkesten her şeyden nefret ettim o gün, o saat, o dakika…Yapabilecek hiçbir şeyim kalmadı sandım, yıkılıyor ve küçücük dünyamda kayboluyordum. Annesinin sözleri geldi aklıma, mıh gibi çakılmıştı beynime. Ben güçlüydüm, güçlü olmak zorundaydım kalbimle  Allah’a bağlı olan  inancımla yapabilirdim.

Elli iki saatlik beklemenin ardından dinlenmelisin artık dediler. Çıktım o karanlık koridorlu hastaneden attı kendimi Kanlıca’ya. Oturdum her zaman beraber oturduğumuz o banka. O cani telefon çaldı bir kere daha.Annesiydi. “Mustafa seni soruyor, kendine geldi.” dedi sevinçle. Bir anlık heyecanla beni neden aramıyor dedim. “Telefonu o gece Kanlıca’nın karanlık sularına düşmüş.” dedi. İçim yine kötüydü. İçim yine siyahtı. Atladım  bir taksiye geçtim Mustafa’mın yanına. İyice yaklaştım, baktım gözlerine. Gözleri mahcup bakıyordu. Her zamanki buz adamlığından ödün vermiyordu,erimiyordu ya bu adam.

Aramız çok iyi değildi son zamanlarda, o bana çok iyi davranmazdı zaten. Git de diyemezdi kal demesi içinde biraz erimesi gerekti. Bakışlarıyla anlaştığım bir buz adamdı. Beni neden dinlemedin dedim. Hani sondu, hani bitmişti! Bulaşmayacağım, demiştin. Peki ya neden seni esir almasına izin veriyorsun. Baktı, baktı, daha derinden gözlerime dalıyordu.Bir kelamı da çok mu görüyorsun bana, dedim. Hala bakıyordu, o bumbuz karakteriyle nasılda sıcacık hissettiriyordu. Bir şey de artık dedim, dayanamıyorum. “Gidiyorum.” dedi. Hayır, dedim…İzin vermiyorum ve buna asla izin veremem. Sonuna kadar engel olacağım, tüm gücümle buna karşıyım, karşı durmak zorundayım.Kolundan tuttuğum gibi o güçlü ve geniş omuzlu adamı bir seferde arabaya çektim. Karşı çıkmadı. Gittik yine bizim Kanlıca’ya. Bak dedim canın sana emanet. Canın daha ötesi yok, insanın canından ötesi var mıdır? Benim sende can bulduğum canın en sevdiğim sonuna kadar seveceğim canın…Gerekirse o emanete ben sahip çıkacağım ama seni bir daha hastane odalarında görmek istemiyorum. Hazmedemiyorum bu lanete yenik düşmene, dedim. Kötülük yapamam sana, seni koruyacağım son nefesime kadar engel olacağım bu pisliğe.

O gece öncesinde seninle çok konuştuk. Dinlemedin bak ben yine buna engel olamadım ve kendimi çok değersiz ve kötü, aciz bir zehir uğruna yenik düşen seni, bu kötülükten çekemeyen lanet bir kız olarak gördüm.

“Kalpler, kulun en büyük silahı,  en büyük kalkanı ve en sağlam gücüdür.  Bizim yüreklerimiz bir olduğu her dakika ben iyiyim ve iyi hissediyorum. Allah’a bağlılıkla, imanla, sabırla her şey düzelir.” dedibuz adamım.

Ne güzel konuşurdun be adam, susardın, suskunluğun seni hapsederdi ama konuşunca çok güzel konuşurdun. “Kalben buğzediyorum ve bir daha bu lanet, zehirli maddeye yaklaşmayacağım.” dedi. Kocaman tebessüm etti,yüreğinde zerre kötülük bulunmayan bir buz adamdı işte. İçim ısındı…

İşte bugün de Mustafa’nın, buz adamımın doğum günü. Cevapları olmayan sorular yaşadım ben. Allahlın gücüne kudretine inandım. Bunuda kaldırırdı yüreğim, bunada dayandı.

Ne soğuklar nede ayazlar işlerdi artık, çünkü ta içimdeydi buz adam. Kalbimiz de kırılacak hatta ve hatta paramparça olacak bir sevgi düğümü gibi, Hz. Ayşe validemizin dediği gibi “Kör düğüm misali seveceğim seni.”  hey buz adam.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.