Fıkralar-4
Fıkralar-1 | Fıkralar-2 | Fıkralar-3 | Fıkralar-4 | Fıkralar-5 |
NEREYE?
Nasreddin Hoca bir gün eşeğine binmiş. Eşeğin inadı tutmuş. Bir türlü eşeğin başını gideceği yöne çevirememiş. Bunu gören komşusu:
-Nereye gidiyorsun Hocam, diye sormuş.
Hoca’da:
– Eşeğin istediği yere, demiş.
BİZ DE KİBİR YOKTUR
Nasreddin Hoca’ya yapılan şakalar tükenip bitmezdi. Akşehir’liler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar. -Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?
Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar;
-Her hâlde öyle olmalı.
—Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize görelim!
Hoca;
-Pekâla şimdi size bir numara yapalım der karşısında durmakta olan çınar ağacına;
-Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!…
Tabiî ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehir’liler;
-Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin! diye gülünce,
Hoca;
-Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür der.
AYAKKABI
Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş.
Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
– Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
– İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.
RESİM
Leyla, ağacın altına oturmuş resim yapıyordu. Babası kızın elindeki bomboş kâğıdı görünce sordu:
-Leyla, ne resmi yapıyorsun bakayım?
Çimenlikte bir keçi resmi.
—Çimenler nerede?
—Keçi hepsini yedi.
—Ya keçi?
—Yiyecek bir şey kalmayınca o da gitti.
TELEFON NUMARASI
Öğretmen sınıfa girer girmez Melek parmağını kaldırdı.
Öğretmen:
– Ne istiyorsun? diye sordu.
– Tarih kitabında Kristof Kolomb’un yanına niçin 1451-1506 koyduklarını anlayamadım.
Hakkı parmağını kaldırdı.
Öğretmen, Hakkı’nın bir şey bildiğini sanarak sordu.
— Sen biliyor musun?
— Evet, öğretmenim.
— Öyleyse söyle bakalım.
— Bu onun telefon numarasıdır, öğretmenim.
LATİNCESİ
Hasta doktora derdini anlattı:
– Sabahları bir türlü yataktan kalkamıyorum. Canım çalışmak da istemiyor.
Doktor:
– Şikâyetiniz bunlar mı?
Hasta:
– Evet
Doktor:
– Bunun adı tembellik.
Hasta:
– Biliyorum, doktor. Ama patronuma hastayım demek için bunun Latince bir adı yok mu?
SEN EN İYİSİNİ BİLİRSİN
Nasrettin Hoca bir gün köyden şehre giderken yorulmuş.
Tarlanının kenarındaki ceviz ağacının altında dinleneyim demiş.
Şöyle bir etrafına bakınıp ağacın altına uzanmış ve şöyle düşünmüş:
– Ey Allah’ım gücüne sual olmaz amma, incecik kabak sapında kocaman kabak var,
koskocaman ağaçta küçücük ceviz var. Bu nasıl iş deyip uykuya dalmış.
Ağaçtan bir ceviz hocanın kafasına düşüvermiş.
Hocanın kafasında ceviz büyüklüğünde bir şiş olmuş. Hoca hiddetle uyanmış ve:
– Yarabbi sen en iyisini bilirsin demiş. Şimdi o kabak ağaçta olsaydı benim halim nolurdu.
ÜÇÜ BİR ARADA
Müşteri sıkkın bir tavırla berber dükkânındaki koltuğa oturdu ve söylendi:
-Üçünü de kısa kes!
—Affedersiniz anlayamadım?
—Yani saçı sakalı ve lâfı…
ÇÖMLEK HESABI
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye.
Bir zaman sonra arkadaşları: “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da: “Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir hâlde döner arkadaşlarının yanına Hoca. “Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırk beşi” der.
Hoca’nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
“Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.
Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!” der.
HEPSİ BU KADAR MI?
Küçük Aylin’e teyzesi bir milyon lira vermişti. Küçük kız bir şey demeden parayı cebine attı. Bunun üzerine annesi söze karıştı.
—Aylin, teyzene ne demen lazım?
Aylin cevap vermedi. Anne bunun üzerine yardım etmek istedi.
—Baban bana para verdiği zaman ben ne diyorum?
Birden gözleri parlayan Aylin:
-Hepsi bu kadar mı? diye atıldı.
GARANTİ
Bir mağazadan televizyon çalan adamın mahkemesi yapılıyordu. Hakim, verilen cezayı açıkladı:
– Bir yıla mahkum oldunuz.
Adam gayet rahat bir şekilde söze karıştı:
– Biliyordum zaten bir yıl olacağını.
Hakim şaşırmıştı:
– Nasıl yani? Nereden biliyordun?
Adam cevap verdi:
– Çünkü televizyonun üzerinde “bir yıl garanti” yazıyordu.
BENZERLİK
Öğretmen, okullar açıldığı sırada bir öğrenciye:
“Geçen yıl bu sınıfta sana çok benzeyen biri vardı. İkiz kardeşin miydi acaba?”
Çocuk boynu bükük bir şekilde, mırıldanır gibi cevap verdi:
“Hayır efendim, ben sınıfta kaldım da.”
NASİHAT
Annesi Metin’e nasihat ediyordu.
“Oğlum, derslerini günü gününe yap. Bugünün işini hiçbir zaman yarına bırakmamalısın.”
Bunun üzerine Metin yerinden kalktı.
Annesi sordu:
“Nereye gidiyorsun? Lafımı dinlesene!”
Metin hemen cevabı yapıştırdı:
“Yarına kalan kadayıfı yemeye…”
SON DİŞLER
Öğretmen, öğrencilerine sordu:
“Söyleyin bakalım çocuklar en son çıkan diş hangisidir?”
Sınıfta uzun bir sessizlik oldu, sonra bir öğrenci parmağını kaldırıp cevap verdi:
“En son takma dişler çıkar öğretmenim!”
EMEKLİ OLACAĞIM!
Öğretmen, öğrencilerine soruyordu:
“Fatma, büyüyünce ne olacaksın?”
“Hemşire olacağım.”
“Sen olacaksın Mustafa?”
“Subay olacağım.”
“Sen Murat?”
“Öğretmen.”
Sıra, Sedat’a geldi:
“Sedat, büyüyünce sen ne olacaksın?”
“Emekli olacağım…”
ŞURUP
İkinci gün tekrar muayeneye gelen hastasına, doktor sorar:
“Ee bugün nasılsınız bakalım, verdiğim öksürük şurubunu içtiniz mi?”
“İnanın doktor bey, tadına baktım, sonra öksürmeyi tercih ettim.”
ÖRDEK ÇORBASI
Bir gün Nasrettin Hoca pınar başında bir sürü yabani ördek görür. Hoca yakalamak için koştuğunda ördekler ondan önce davranıp kaçarlar. Ördeklerin peşinde koşmaktan yorulan Nasrettin Hoca eline bir parça ekmek alarak suya batırıp yemeye başlamış.Oradan geçen bir adam Hoca’nın bu şekilde ekmek yemesini görünce şaşkın bir şekilde:
-Hocam, burada ne yapıyorsunuz, der. Hoca gayet doğal bir şekilde elindeki ekmeği gösterip:
-Ördek çorbası yiyorum, der.
GETİR BARİ…
Bir gün rüyasında Hoca’ya dokuz akçe vermişler. Hoca illaki on akçe olsun derken uyanmış. Bakmış ki elinde hiçbir şey yok; gözlerini hemen kapayıp elini uzatmış ve pişman bir şekilde:
“Getir bari dokuz akçe olsun.” demiş.
MATEMATİK
İki öğrenci aralarında konuşuyorlardı:
─ Ben bu matematikten bir şey anlamadım.
─ Neden?
─ Öğretmen geçen gün dört beş daha dokuz eder demişti, bunu ezberledim. Bugün de kalkmış, altı üç daha dokuz eder, diyor…
MİKROPLAR
–Derin nefes almanın mikropları öldürdüğünü biliyor muydunuz
çocuklar?
–İyi ama öğretmenim, derin nefes almaları için mikropları nasıl ikna
edeceğiz.
GRİ BULUTLAR
Öğretmen, bulutların yeryüzündeki suların buharlaşmasından oluştuğunu uzun uzun anlattıktan sonra ön sıralarda oturan öğrencilerden birine şu soruyu sordu:
– Söyle bakalım oğlum, kara bulutlar neden olur?
Çocuk düşündü, yutkundu, bir şey diyemedi. Onun yanında oturan, parmak kaldırarak şu cevabı verdi:
– Kirli sulardan olur öğretmenim!
ALÇAK KÖPRÜ
Kamyon şoförü otoyolda giderken: ‘Dikkat alçak köprü!’ yazısını görmesiyle köprünün altına sıkışması bir olmuş.
Son derece sinirlenmiş ikaz levhasının daha köprüye gelmeden önce konulmamasına. Otoyol kapanmış, arkasında kilometrelerce araç birikmiş, haber vermesine rağmen ekip saatler sonra gelmiş, içeriden ağır adımlarla bir polis inmiş, kamyonun yanına gelip ellerini beline koymuş:
-Sıkıştın ha, demiş.
– Hayır Memur Bey. Bu köprüyü taşıyordum, mazotum bitti.
İKİNCİ LİSAN
Fare bir peynir kokusu duyup, kafasını dışarı uzatmıştı. Fakat bunun kedinin bir tuzağı olabileceğini düşünüp dışarı çıkmadı.
Bekledi ve biraz sonra “miyav” diye bir ses duydu. Ertesi gün de peynir kokusunu aldı ve “miyav” sesini duydu, yerinden çıkmadı. Sonraki gün “hav hav” diye bir ses duydu ve kedinin ortalarda olmadığını anlayarak dışarı çıktı. Çıkmasıyla pençe yemesi bir oldu.
Kedinin tuzağına düşmüştü. Kedi yerde baygın yatan fareyi yanındaki yavrusuna gösterip şöyle dedi:
-Bak yavrum, sana dememiş miydim, ikinci lisan çok önemli.
AYAKKABI
Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş. Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
– Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
– İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.
NASIL?
Öğretmen ders anlatıyordu:
-Günümüzden yıllarca yıl önce para denen şey yokmuş çocuklar. İnsanlar alışveriş yapmak istedikleri zaman, karşılığında malına göre ya yumurta ya da buğday ya inek ya da değerine göre başka bir şey verirlermiş.
Ersin, parmağını kaldırdı ve söz aldı:
– İyi de öğretmenim, o zamanın insanları bütün bunları cüzdanlarında nasıl taşırlarmış?
DONDURMA
Ahmet, dışarıdan hızla eve girdi:
-Anne, bana para verir misin?
-Ne yapacaksın parayı?
-Dışarıdan bir adamcağıza vereceğim.
-Aferin oğlum. Nerede bu adam, göster bakalım.
-Dışarıda anne, dondurma satıyor.
MEMNUNİYET
Babasıyla Ali konuşuyordu:
Babası: Benim küçüklüğümde babam öyle zengin değildi. Soframızda öyle sizin yediğiniz gibi çeşit çeşit yemekler bulunmazdı.
Küçük Ali hemen atıldı:
– Öyleyse şimdi bizim evde olduğundan memnunsundur. Değil mi babacığım?
BOZUKMUŞ
Ufaklık, az önce çikolata aldığı dükkândan içeri girdi.
“Bakkal amca, deminki çikolata bozukmuş paramı geri ver.”
“İyi ama yemişsin bile…”
“Elbette, yemeden bozuk olduğunu nereden anlayacaktım ki?”
BENZERLİK
Evlerine gelen misafir, küçük Can’ı kucağına almış, seviyordu:
-Allah bağışlasın, ne güzel çocuk! Ağzı tıpkı babasının ağzı. Gözleri aynı annesinin gözleri. Burnu da ablasının burnu.
Misafiri ilgiyle dinleyen Can söze karıştı:
-Pantolon da ağabeyimin pantolonu teyze!
ÖBÜR YARISI
Kütüphane memuru, öğrenciye:
– Bu kitaptan yararlanırsanız ödevinizin yarısını yapmış olursunuz, dedi.
Öğrenci sevinçle haykırdı:
– O halde aynı kitaptan iki tane lütfen!
KIRKAYAK
Taksi şoförü adamın birisine çarpmış ve adamın ayağı kırılmış. Mahkeme, taksi şoförünü suçlu bulmuş ve yüklüce tazminat ödemeye mahkûm etmiş.
Taksi şoförü adama dönerek:
– Sen beni Sabancı mı zannettin be adam? Ben fakir bir şoförüm. Nereden bulacağım bu kadar parayı?
Ayağı kırılan adam, şoföre:
– Sen de beni KIRKAYAK mı zannettin? Ben de iki ayaklı bir insanım.
KAZA
Bir araba yaşlı adama çarpar Arabanın şoförü bağırmış:
– Suç sende, ben 20 yıllık şoförüm!
Yaya karşılık vermiş:
– A be evlâdım ben de 80 yıldır yayayım!
HAMAM BÖCEĞİ
On beş sene hapis cezası yiyen adam, cezaevinde bulduğu bir hamam böceği ile çok iyi bir arkadaşlık başlatmıştı. Adam, on beş sene boyunca hamam böceğini eğitmiş, onunla arkadaş olmuştu. Artık hamam böceği öyle bir hâle gelmişti ki, adam “dur” deyince duruyor, “yürü” deyince yürüyor, “takla at” deyince takla atıyordu.
Adam, cezaevinden çıkarken hamam böceğini boş bir kutuya koymuş. Çıkar çıkmaz güzel bir lokantaya gidip siparişlerini vermiş. Yemeğini beklerken “Şu garsona hamam böceğimin özelliklerini göstereyim de bir şaşırtayım.” diye düşünmüş ve hamam böceğini çıkarıp masanın üzerine koymuş. Garsonu çağırıp:
– Bakar mısınız, demiş.
— Buyurun beyefendi, diye adamın yanına gelince, müşteri, parmağı ile hamam böceğini göstererek:
– Şu hamam böceğini görüyor musun, diyerek başladığı sözünün sonunu getiremeden, garson telâşla:
– Özür dilerim beyefendi görmemiştim, diyerek başparmağı ile hamam böceğini ezip, masayı silmiş.
SELAMI VAR
Üniversitede okuyan bir öğrenci yılsonu sınavlarına girmiş ve arkadaşına:
— Ben memleketime gidiyorum, sınavlar belli olduktan sonra bana sonuçları bildir.
Ancak telefona ben çıkarsam bana söylersin.
Telefona annem çıkarsa, gerçi zayıfım olmaz da, eğer bir tane olursa Engin’in selâmı var dersin. İki zayıf olmaz ya, eğer olursa Engin’le, Hasan’ın selâmı var, dersin.
Üç zayıf mümkün değil ama eğer olursa
Engin’in, Hasan’ın ve Kemal’in selâmı var dersin.
Bir zaman sonra sınavlar belli olur, arkadaşı sınav sonuçlarını bildirmek için telefona sarılır, telefona öğrencinin annesi çıkar.
— Teyze, oğlunuza söyleyin ümmet-i Muhammed’in ona selâmı var.
YA AÇILMAZSA
Pilotun biri büyük bir mağazaya girerek tezgâhtara sorar:
— Sizde paraşüt bulunur mu?
Tezgâhtar cevap verir:
— Bulunur efendim, hem de en iyisinden.
— İyi açılır mı bari?
— Açılır efendim!
— Ya açılmazsa!
— Sorun değil, o zaman getirir değiştirirsiniz efendim.
TRENİN DUMANI
Akıl hastanesinde bir düzine deli birbirlerinin omzundan tutmuş trencilik oynuyorlardı.
Başhekim bir ziyaretçisine:
—Buna hiç dayanamıyorum diye şikâyet etti.
—Niye çok mu gürültü ediyorlar?
—Gürültüden değil trenin dumanı rahatsız ediyor.
GÜRÜLTÜDEN BAHANE
Ders sırasındaki gürültüden rahatsız olan öğretmen sınıfın yaramazlarından birine sorar:
—Söyle bakalım, en son ne anlatıyordum ben?
Öğrenci cevap verir:
—Gürültüden duyamadım öğretmenim.
BABAM UYUMAK İSTİYOR
Komşunun küçük oğlu, bir gece yarısı kapıyı vurdu. Kapıyı açtılar.
—Babam teybinizi istiyor, dedi.
—Ne yapacaksınız? Müzik mi dinleyeceksiniz?
Çocuk sakince cevap verdi:
—Hayır, babam uyumak istiyor.
GÖZLÜĞÜ VARMIŞ
Babası, okuldan gelen çocuğuna sorar:
—Yavrum, öğretmenin gözüne girebildin mi bari?
—Ama babacığım nasıl gireyim, öğretmenin gözlükleri var.
KÜÇÜK YAZSAYDI
Çocuk babasına sordu:
—Baba Tolstoy kim?
—Büyük yazardı kızım, öldü.
—O da küçük yazsaydı.