21 Kasım 2024
PUSULA EĞİTİM KÜLTÜR SANAT VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
GenelSeminer

Sözü Dinle Güzeline Uy

ümmet bilinci çerçevesinde yapıcı dil 17 mart 2016

17 Mart 2016 Perşembe günü derneğimiz Cevatpaşa şubesinde, Fındıkzade Akbaba Mehmet Efendi Camii İmam Hatibi Mesut Aydın, “Ümmet Bilinci Çerçevesinde Yapıcı Dil” isimli sunum yaptı. Sunumdan önemli başlıklar ve toplantı notlarını sizlerle paylaşmak isteriz: (Seminerin video kayıtlarını izlemek için tıklayınız)

Dil/Söz ve Söz’ün Mahiyeti/Bağlayıcılığı

Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır, asıl akıl iz‘an sahipleri de onlardır.( Zümer 18)

اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ  اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

“O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın!”  (Kâf; 18)

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ

Ebu Saidi’l-Hudrî (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan anlatıyor:” Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: “Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız! derler.” (Tirmizi, Zühd 61)

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ya Resûlallah! Beni cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir iş (amel) söyle bana, dedim.
– “Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah’ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Gücün yeter, imkân bulabilirsen haccedersin” buyurdu. Sonra sözüne devamla:
“Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi?: Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azâbını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür” buyurdu.
Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” [Secde sûresi (32), 16, 17] âyetini okudu.
Daha sonra Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?” Ben:
– Evet, bildiriniz Ya Resûlallah! dedim.
– “İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır” buyurdu.
Sonra:
“Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını) bildireyim mi?” dedi.
Ben:
– Evet, bildir Ya Resûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve:
– “Şunu koru! buyurdu.
Ben:
– Ya Resûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? dedim.
– “Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!” buyurdu.(Tirmizî, Îmân 8. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12)

Öncelikle hakkında konuşulacak “dil”e dair fikir sahibi olmak elzemdir.Ağızdan çıkan her bir lafız( söz) bir kaydedici meleğin şahitliğine teslim edilmiştir.Dil ki hem hakikatle kuracağımız ( sözün en güzeline ittiba etmek ) bağı temin eder hem de tüm uzuvların istikameti onun istikametine bağlıdır.Amellerin kıvamı , can damarı da dilin muhafazasına bağlıdır.

Bu girişten sonra, Mesut Aydın Hoca, “ Dili Doğru Kullanmak” başlığı altında sunumunu beş ana başlık altında yaptı:

1.      Ailede Dili Doğru Kullanmak

Öncelikle, aile bireyleri arasında ve evde nezih ve doğru bir dil kullanmak gerekir.Bu durum hem aile bireylerine örneklik teşkil edecek hem de ailede ülfeti peyda edecektir.Evden neşet eden bu “ doğru dil” kullanımı da hayatın diğer alanlarına sirayet edecektir.

2.      Cemaat Dili

“Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da “müslümanlar” adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır.”  (Hac; 78)

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

  • Öncelikle ayetde Allah Teâlâ’nın belirtiği üzere, bize “Müslüman” adının verildiğini unutmamak
  • Selamı yaymak, farklı gruplardaki Müslümanlarla anlaşma ve kaynaşma yollarını bulmak
  • Geçmişten yola çıkarak, dirilere eza vermemek. (“ Ebu Cehil’den yola çıkarak İkrime’yi incitmeme hassasiyeti”)
  • Ferdin hatasını umumileştirerek, bütün bir cemaate yüklememek.

“Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.”  (Âl-i İmrân; 134)

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ

“Sen onlara sırf Allah’ın lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”  (Âl-i İmrân; 159)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

  • Tartışmada aşırıya gitmemek, kusurları örtmek, öfkeyi yutmak( “ Bazen susmak da büyük bir konuşmadır.”
  • Kardeşini gıyabında savunmak.
  • Yanlışları saymak yerine, doğruları çok tekrar etmek
  • Küslüğü uzatmamak
  • Diğer cemaatlerle konuşurken, takdir, tenkid ve teklif sıradüzenini takip etmek. Önce güzel yanlarını takdir, daha sonra problemli alanları tenkid ve akabinde bu husustaki teklifimizi ortaya koymak gerekir.

“İçinizden yardım sever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.”  (Nûr; 22)

وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Nur suresi11. âyetde geçen iftiranın başını Abdullah b. Übey çekmiş, bir iki erkek ile Peygamberimiz’in eşi Zeyneb bint Cahş’ın, Hz. Âişe’yi kıskanan kız kardeşi Hamne de, bu çirkin iftiranın yayılmasına sebep olmuşlardı. Erkeklerden biri, Hz. Ebû Bekir’in  halasının oğlu olup kendisine devamlı yardımda bulunduğu Mistah idi. İddianın iftiradan ibaret olduğu kesinleşince Hz. Ebû Bekir, bu nankör yakınına artık yardım etmeyeceğine yemin etti. Bu âyet nâzil olunca da, “Vallahi Allah’ın beni bağışlamasını arzu ederim, bunu her şeye tercih ederim” diyerek yeminini bozdu ve yardıma devam kararı aldı. İslâm ahlâkında “kötülüğe karşı iyilikle muamele etmek” kuralı vardır. Fıtratı, temel insanlık nitelikleri bozulmamış insanları ıslah etmenin, kötü yoldan çevirmenin, yeniden erdemli topluluğa katmanın yollarından biri de budur. Burada ayrıca dikkat edilmesi gereken husus, ayetde de önce “yardımsever” denilerek bir takdir, arkasından yeminleri hususunda tenkid ve devamında ise bağışlamaya teşvikle teklif ortaya konmuş olması hususiyetidir.

3.      Mezhebi Dil

Bu konuda da , “geçmişle geleceği karartmamak” ilkesi işletilmelidir. Mezhebleri taassub aracı kılmak, otoban olan bir yolu tek şeride düşürmeye çalışmaya benzer.Mezheble olan ilişkimizin taklid üzerinden yürüdüğünü unutmamak ve “ehli kıblenin tekfir edilemeyeceği “ ilkesini diri tutmak gerekir.

4.      Kavmiyet Dili

“O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.”  (Rûm; 22)

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ

  • Yaratılış Dili ‘ni ikâme etmek
  • Dil ile yükseltilen cahiliye bayrağını, hâl dili ile yere indirmek.(Hz. Ebu Zer’İn, Hz. Bilal’e yaptığı yanlışı – “siyah kadının oğlu demesi”- daha sonra helalleşerek telafisi )

5.      Kâfirlere Karşı Olan Dil

  • Bu dil merhamet ve savaş dilidir.İkisinin terkibidir.Öncelik merhamet’tedir.

“İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.”  (Tâhâ; 43-44)

اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ

فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى

 

  • Cehli Küfür, İnad-ı mutlak küfre dönüşünce “asayı göstermek”.İmkânların tükendiği yerden sonra savaşmak.Bununla birlikte, insanların hidayete erişmesine çabalamak önceliktir.

Allah’ın Rasûlü, Hayber gününde “Andolsun, ben şu bayrağı yarın bir kişiye vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber’i fethedecektir. O, Allah ve Rasûlü’nü sever, Allah ve Rasûlü de onu severler” diye buyurdu. Halk o gece sabaha kadar bayrağın kime verileceğini, o kişinin kim olacağını müzakere edip durdular. Sabahleyin halk Rasûlullah’ın yanına geldi. Herkes bayrağın kendisine verileceğini ümid ediyordu. Rasûl-ü Ekrem“Ebu Talib’in oğlu Ali nerededir ” dedi. Sahabe“Ey Allah’ın Rasûlü! Onun gözleri ağrıyor. Onun için buraya gelemedi” deyince, Rasûl-ü Ekrem birisini göndererek onu çağırdı. Hz. Ali geldi ve Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin mübarek gözlerine tükürüğünü sürdü. Ona dua etti. Hiç hasta olmamış gibi şifayab oldu. Resûlü Ekrem bayrağı ona verdi. Hz. Ali“Ey Allah’ın Rasûlü! Onlar bizim gibi oluncaya kadar onlarla mücadele edeceğiz, savaşacağız” dedi. Allah’ın Rasûlü“Git! Onların sahasına girinceye kadar devam et. Sonra onları İslâm’a davet et. Onlara İslâm’da Allah’ın haklarından neler var olduğunu haber ver. Allah’a yemin ederim, eğer senin vasıtanla Cenabı Hak bir kişiyi hidayete getirirse, bu senin için kırmızı develerden daha hayırlıdır” buyurdu.( Buhari, (Sehl b. Sa’d’dan); Müslim, 2/279 )

Mekke’nin Fethi sırasında Rasululllah ( s.a.v) in tavırlarında da önceliğin merhamete, tevazuya ve insanları hak yola davete verildiği açık şekilde görülmektedir.

Sa’d bin Ubâde’nin Azledilmesi.Bir ara baş döndürücü zaferin havasına gayr-ı ihtiyarî kendisini kaptıran üçüncü kol kumandanı Hz. Sa’d bin Ubâde, ağzından, “Bugün büyük savaş günüdür. Kâbe’de vuruşmanın helâl olacağı gündür!” diye bir söz kaçırdı.Durum, derhal Hz. Resûl-i Ekreme bildirildi. Bu söz, Mekke’ye harpsiz, kan akıtılmaksızın girmek isteyişin mânâ ve ruhuna zıddı. Hemen sancağın Sa’d Hazretlerinden alınıp oğlu Kays’a verilmesini emir buyurdular.(Buhari 3/ 61 )

Peygamberimizin( a.s.) KUreyş’e yaptığı konuşmada yine aynı cümledendir:

“Ey Kureyş! Muhakkak ki, Allah (c.c) cahiliyet gururunu, soy ile övünüp büyüklenmeyi sizden kaldırmıştır. Bütün insanlar Adem’den (a.s), Adem (a.s) de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı iman eder ve günahlardan kaçınır. Allah (c.c) katında değerli ve şereflidir. Diğer kısmı ise azgındır. Allah (c.c) katında da değersiz ve şerefsizdir.
Ey Kureyş! Ey Mekkeliler! Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?
– Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oğlusun. Gücün yetti, iyi davran!
– Benim halimle sizin haliniz, Yusuf (a.s)’ın kardeşlerine dediği gibi olacaktır. Onun dediği gibi ben de,
(Yûsuf da:) “Bugün size, (o yaptığınızdan dolayı) hiçbir kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir” dedi.( 12/92)
diyorum. Gidiniz! Serbestsiniz! “( İbn Hişam, Sîre,Cilt 4, sayfa 55)

Mesut Aydın Hoca, konuşmasını “ dağ kadar gönül taşımak” vurgusu ile sonlandırdı.”Dağ, hem yılanı, hem haşereyi barındırır. Biz küfür cephesinden bir ses gelince ses vermeliyiz, kardeşlerimizden ses gelince değil.”

Mesut Aydın Hoca^ya, Pusula derneği olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.Allah sa’yini meşkur etsin.

Seminerin video kayıtlarını izlemek için tıklayınız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir